yazın sonlarında Weimar köyünün en heyecanlı hadiselerinden birini kaçırmış oldum burada olmadığım için. Goethe'nin Evi mevkiindeki tarihi binalardan birinin (burada onlardan çok var) çatısı çıkan yangında tamamen kül olmuş. yangın seyirlik bir felakettir. ama ben anlatacağım şeye odaklanayım. binanın ancak tadilatı epey ilerlemiş halini görebildim. D. ile kahve içmekten dönerken önünden geçtik ve ben nasıl da kaçrdığıma hayıflanırken o bana bizzat tanık olduğu sırada gerçekleşen bağlantılı bir başka olayı daha anlattı.
bir ayağı İstanbul'da gerçekleşmiş olan bir Türk-Alman müzik projesinin buradaki ikinci aşaması için gelen ve daha önce beraber çaldığı bir müzisyenle biraz önce bizim de oturduğumuz kafede birer aperitif almışlar (çok kibardırlar). sonra tam kalkarlarken yangın parlamış ve onlar da benim hayalini kurduğum şekilde dikilip izlemişler uzun uzun. aslında tam da hayalini kurduğum gibi değil, fazlası var. ben de onu anlatmaya çalışıyorum zaten.
insanın en ilkel korkularından ama aynı zamanda da bilgilerinden biri olan ateşle büyülenmiş bu dakikalarda misafir sanatçımız, D'nin yüzünü hızla kendine çevirip onu öpmeye çalışmış. D. durumu hem eğlenerek hem de kızarak aktarıyordu bana. hali hazırda bir erkek arkadaşı olduğunu bilmesine rağmen adamın bu girişimde bulunması rahatsız etmişti onu. biraz gülüp de eliyle yanağına bastırarak ve ters yönde direnç göstererek bu kısa mücadelenin tarifini görselliğe döküp biraz daha güldükten sonra dönüp dönüp bu cesareti nereden bulduğunu soruyordu. ben de bu konuda hemencecik oluşuveren derin fikirlerimi onunla paylaşmaya karar verdim.
aslında adamın yaptığı, ya da yapmaya çalışığı şey çok iddialı. tutsa, akıllardan silinmeyecek, eşe dosta uzun uzun anlatılacak bir anı çıkacak ortaya. bir de bu işin nikah masasında sonlandığını düşünemiyorum. torunları dizlerinin dibine toplanıp o hikaeyi bir daha, bir daha anlatmaları için yalvaracak. çöküşün heyecanı içlerinde pırpır edip tehlikenin yakınında ama ondan azade olmanın huzuruna karışır, alevlerin sıcağı yüzlerine vururken (eh anlatırken biraz süslemek lazım) pervasızca ilk öpüşlerine dalan bir adam ve bir kadın. aşkla tutuşmuş bir çatı. sıçrayan bir yangın. falan filan. tüm bunların gerçekleşmesi için gereken tek bir koşul var, o da kadının bu delicesine romantik girişime karşılık vermesi. vermeyice ortaya böyle bir yazı çıkıyor. gerçi arkadaşlara anlatılacak hikaye açısından pek bir ekslime yok D. cephesinde. olay aktarılıyor ama hevesli bir iç çekişten ziyade adi bir gülüşle sonlandırılıyor dinleyicisi tarafından. başladım yine kurmaya devrik cümleler.
ne diyordum? hah, benim de ilk anda infiale kapılıp güldüğümü itiraf etmem lazım. ama hemen kendime gelip düşüncelerime bir çeki düzen verdim. naçizane görüşüm, D'nin bu adamın düşünde kurduğu o sahneyi param parça ederek, kim bilir belki sanat dünyasına yeni eserler kazandırdığı (benim kıytırık yazım değil, adamın bu yıkımdan ilham alan, her kırık kalbin pürüssüzce özdeşleşebileceği muhtemel bestelerinden söz ediyorum), ama öte yandan romans dünyasında büyük bir boşluğa sebep olarak iyi bok yediğidir. ben adamın cesaretine ve hayal gücüne derin bir saygı duyarken D. bu yaklaşımı benimsemekte pek başarılı olamadı. o günden beri kendisiyle aramız bozuk. sinemya aşk filmi gelmiş, gidelim teklifimi de geri çevirdiğinden beri bu romantizm katiliyle aramdaki tek ilişki, hala tadilatı sürmekte olan ve bana tamiri mümkün olmayan bir gerçekleşmemişliği hatırlatmayı sürdüren bu yanık binanın önünden geçerken dolaylı olarak onu da yad etmemden ibarettir.
Kayyımlar, kesintili yaşam ve kafkaesk döngü...
-
Her iktidar kendi hikayesini terk eden, kendi hayatı üzerindeki kontrolünü
kaybeden bireyler arzular. Bu durum ancak bir belirsizlik hattı üzerinde
yeşereb...
2 yorum:
abimizin 'neden' ini d. biliyor olsa gerektir.
o sebep ben, yaptigi her neyse onun yanindayim.
ama anlatacak bir hikaye oldugu kesin.
son olarak ben olsam ne yapardim, 'en bildiginiz soruyu sorup yanitlayin' asamasina gecersem: d. ye bir yerlerden insafsizca caldigim 'gozleriniz madam, gozleriniz sanki bir yangin yeri. eski bir talandan arda kalmis gibi' der topu ona atardim.
simdi o ne yaparsa yapsin diyerek.
her ne kadar belirttiğim üzere D. ile ilişkimi sınırladıysam da bir istisna yaparak bu çeşitlemeye nasıl karşılık verirdi, kendisine sorayım. sadece şunu söyleyebilirim ki kendisi duran toplarda daha iyidir, ortaları karşılayamaz.
Yorum Gönder