Çarşamba

3.442.630+1

bu şehir benim kafamı karıştırıyor. bir yandan her geldiğimde metrolarında küçülüyorum, kalabalığında eriyorum ve bundan hem korkup hem de acayip bir zevk alıyorum, öte yandan aidiyetle dışlanma karışımı bir haller basıyor. gel, benimle yaşa ki al boyunun ölçüsünü der gibi.
dev müzelerinden en bi yenisine gittim dün. restorasyonu üzerine çevirdiğim kıytırık yazının gazına geldim, yoksa müze gezmeyi sevdiğimden değil. Alman müzecilik geleneği karşısında ne sempati ne de huşu duydum. uygun buldum sadece. zaten beynim sulanmıştı. bütün müze boyunca, en çok da Helios'un kendisi kadar olmasa da hala insanilikten uzak gölgesine dalmışken ne zamandır oradan oraya yanımda sürüklediğim hayaletin varlığıyla doluydum. akıl sağlığımın mevcut vaziyetiyle gurur duyuyorum. bana hayaletlerime kendi istencimi dayatma fırsatı tanıyor. bir de araya kendi kurgumda çarpılmış adalet duygum girmese her şey tereyağında.
bu ara Almanca konuşamıyor oluşumu nereye bağlamalı onu bilmiyorum. ufak bir ümit kırıntısı, bunun daha önce de olduğu gibi dil gelişimindeki sıçramanın ön aşaması olduğunu söylüyor. eğer değilse böyle yaşamaya devam edebileceğimi sanmıyorum. tamam, kimi zaman yabancı dili yabancılıktan bağımsız ifade sorunlarıma kalkan etmişliğim olduğu doğrudur. ama şimdi olduğu gibi bildiğim fiillerin etrafından dolanıp binbir kelimeyle hala hedefi tutturamayacaksam hemen pılımı pırtımı toplayayım ben. zaten bahane arıyorum. bu bahane arayışlarına Almanca dolayımlı master planları da dahil. ama Almanca konuşamayacaksam o iş yaş. mız mız mız

1 yorum:

verbumnonfacta dedi ki...

umarim korktugum sey degildir bu?