Salı

LCE

koşulların da beni zorlamasıyla hayatımda bilgisayar konusundaki erkek egemenliğini kırdım. aslında herşey bilgisayarı açıp kapatarak (ki bugün cern'deki bilimadamları bile koskoca çarpıştırıcıyı açıp kapatarak sorun çözüyorlarsa bence hafife alınmayacak bir pratik bu) pek çok şeyi düzeltebileceğimi anlamamla başlamıştı. uzun süre bilgisayar hakimiyetim bununla sınırlı kaldıysa ve ben bu konuda hep çevremdeki erkek kişilerin eline baktıysam da işte sonunda kendi başına format atabilen, aracı programları bulup doğru porta bağlanıp okulun beleş virüs programını falan yükleyebilen hakiki bir local computer expert oldum.
format süreci ise kendi içinde değerlendirilmesi gereken bambaşka bir heyecanmış. o ne kalp çarpıntısı, o ne adrenalin yarabbim? cd okuyucumun azizliğine uğrayıp da işlem yarıda kaldığında bile pes etmeyip merceği bir güzel okuyup üfledikten ve akabinde herşeyi tıkır tıkır hallettikten sonra epıl ürünlerine karşı mesafem daha da arttı. insan bilgisayarıyla şöyle biraz içli dışlı olmalı, nefesini paylaşmalı, gerektiğinde kavga edebilmeli. piisi dediğimiz meret mek'e göre çok daha insani bir ilişkinin, hemi de daha ucuza vaadidir. ben bunu bilir bunu söylerim.
artık ne kadar korkuyorduysam, hayatımda hiç yapmadığım bir şeyi daha yaparak ağzımdan nereden çıktığı belli olmayan bir besmele kaçırıp da giriştiğim bu işin hayırlı bitmesi beni tanrı konusunda ikinci bir kez düşünmeye sevk edemese de, linux konusunda iyice cesaretlendiriyor. ne yazık ki onun için ikinci bilgisayar şart. ekmek parası. eh ben de paraları yemeye içmeye harcadığıma göre aslında hazır tatildeyken kurup öğrenmeyi planladığım ubuntu biraz daha bekleyecek. yoksa aslında bilgisayarımla arama bırak Steve'i, Bill bile giremez.

1 yorum:

verbumnonfacta dedi ki...

benim icin en gecerli taktik bütün elektronik aletlerin tanrisina yani acip kapatmaya basvurmak hala.