Pazar

31 ekim 2010

sevgili Martin,

doğrudan konuya giriyorum zira an itibariyle yorgun ve sinirliyim. biliyorsun ki yaptığımız her seçimin ve gerçekleştirdiğimiz her eylemin sonuçları beklentilerimizi aşan boyutlar kazanıyor. ben de biraz senin icraatlarınınkilerden söz etmek istiyorum işbu mektubumda. seni, başlattığın ve günümüzde reformasyon olarak belli bir döneme adını veren sürece yönelten motifleri bir allahsızın elinden geleceği kadar anlıyor ve fakat bunun dışında konuya ilişkin pek derin fikirler ve hisler beslemiyorum. daha doğrusu beslemiyordum. oysa şimdi geriye dönüp bu beş asırlık sürece baktığımda bugünümü zehir eden olayların nasıl da kaçınılmaz olarak birbirini tetikleyerek geliştiğini görebiliyorum.
kendi hayatımda özellikle son dönemde katolik çileciliğinin etkilerini hissetsem de elbette protestan ahlakının oyduğu derin izler daha uzun bir vadeye dayanıyor ve hayatımı daha katı bir şekilde yönlendiriyor. gerçtiğimiz dört yıl içerisinde oylum oylum selvi boylum sevgili Martin. beni şimdi işin kapitalizm boyutuna sokma ama virtüözite denen illetin 19 yüzyıl başında ortaya çıkması bana pek masumane görünmüyor şu anki bakış açımdan. enstrüman çalımının tekil olarak satın alınabilir bir eylem haline gelmesi desek buna eğer ki, o zaman günümüz koşullarında "vahşi virtüözite"den de bence söz edebilirim ben burda.
"vahşi virtüözite" konusunda anlaştığımıza göre gelelim bunun diğer tüm müzik yapıcıları gibi hibon kişisi üzerindeki etkilerine. yaşı kemale ermiş ve hala mektepli olan müzik işçilerinin hali hazırda üzerlerinde bulunan baskı, hibon kişisinde bir de bitirme konserini 2 ay öne çekmek zorunda kalmasıyla pekişmiştir. bir nevi müzikal kurtuluş/kutsanma olacak bu konsere yönelik gelişen zamansal kısıtlama cennete kabul için yerine getirilmesi gereken kriterlerde herhangi bir değişikliğe izin vermez. zira her zaman için bu kriterleri sözkonusu süre içerisinde yerine getirebilecek sözde esnek özde katı mı katı bu çalışma koşullarını dayatan diğer müzikçiler bululnmaktadır ve akademik ortamdaki yansımalarını bulan piyasa koşulları da durumun bireysel ölçekte değerlendirilmesine izin vermez. kısa zamanda daha çok, daha çok çalışmak, uf var ya 200'de falan tremolo çalmak, çalarken de takla atabilmek zorunlu hale gelir.
işte bu bizzat ben kendim olan hibon kişisi pazar sabahı bu motivasyonla (nasıl seninkiler kadar olmasa da fena değilller değil mi Martinciğim) sıcak yatağını gün ağarmadan terk edip henüz otobüslerin bile haftanın sonuna tekbül eden bu günün bu saatinde o can sıkıcı yokuşu tırmanmayı redderek varmadığı ve her gün orada çalıştığından ve daha iyi ve daha çok çalıştığından ve çalışmak zorunda olduğundan pek sevgili müzik aletinin bir dolapta kilitli durduğu okuluna yollanır. buraya kadar mutlu değilse de en azından ilahi kurtuluş umuduyla mutsuz da sayılamayacak bir hikayesi var hibon müzikal kişisinin.
ama Martin -kader değil- sen ağlarını örmüştün. beni dolaylı olarak mahkum ettiğin bu çalışma ve artık emek ve enerji üretme ve biriktirme kısır döngüsünde herhangi bir sorun görmüyor olabilirsin. gerçi ben görüyorum da ne oluyor? görmezden geliyorum. fakat senin bu reformasyonunun, katolik kilisesinin çürümüşlüğünün de katkısıyla geniş yankı bulmuş olması günümüzde, yukarıda sözünü ettiğim ilksel sonuçlarını baltalayan başka toplumsal ve hatta devletler nezdinde kurumsallaşmış sonuçlar da doğurdu. bunlardan biri de şu tam çalışmalık güneşli sonbahar gününün, kiliseyi pek güzel reforme ettiğin (alkış) ülke ve eyalette resmi tatil günü olması. ve bundan bihaber ve biçare benim sabahın köründe önce kapıda kalmam, sonra okul durağına gelmeyen otobüse yetişmek için 6.5 dakikada bilmemkaç yüz metreyi koşup, muhtemelen işini zamanında ve layıkıyla yapan ve tanrının cennetlik kullarından olan protestan bir otobüs şöförünün kaptanlığındaki aracı kaçırmam ve eve kadar 48 dakika boyunca sırtımda tüm günlük kumanyamın bulunduğu (bana öyle bakma, ben iştahlı bir insanım Martin) çantayla yürümek zorunda kalmam.
şimdi yanlış anlama; reformasyona ve milyonlarca insan tarafından kabul edilen protestanlığın yaygın olduğu laik ama toplumun geniş kitlelerinin, yani en azından elli yılı aşkın süredir burada yaşayan vatandaşlarının inanç ve ibadet gerkliliklerinin gözönünde bulundurulduğu ülkelerdeki sonçlarına ilişkin geniş resme hibon ayrıntısını eklerken bu ayrıntı üzerinden seni suçlamaya falan çalışmıyorum. gerçi her büyükişyapanadam gibi eleştiriye açık olmanı gerektirecek pek çok meselen varken ben şu durumda yalnızca olan biteni bilmeni istedim. artık bildiğine ve daha fazla muhattap olmamızı gerektiren bir durum olmadığına göre de mektubuma burada son veriyorum.

protestanca ahlaklı hibon

mani:

2 yorum:

verbumnonfacta dedi ki...

mektubunuz az once elime ulasti.
calismalariniz da muvaffakiyet dilerim.
sizin martin.

hibon dedi ki...

valla Martin, Momus'un da parmak bastığı üzere öldüğümde Hakk'ın rahmetine kavuşmak, kendilerinin muazzam sanat galerisinin/sahnesinin kapılarından içeri alınmak için elimden geleni yapıyorum ama bu okulun kısıtılı saatler boyunca açıldığı ya da tamamen kapandığı tatil günleri, hafta sonları falan gereksiz bence.