Pazar

tren

dönüş yolunda trende önümdeki iki koltuğun arasından görünen çapraz dörtlü gruba bir kadınkız ya da kızkadın oturdu. önce dikkatli bakmadığım için bir kız olduğunu düşündüm fakat sonra gözüm takıldığında bir süre ayıramamama rağmen yaşına bir türlü karar veremedim. gözlerinin altı şişmişti ve kırmızıydı. çok yorgun bakıyorlardı. genelde bakmıyorlardı hatta. uyukluyordu. bu da bana zaman kazandırdı. küçücük, çok genç bir ağzı vardı. gözlerini ve ağzını bir kenara bırakırsak 20 ila 30 yaş arasında olabilirdi. ağzı onu 15 gibi gösterirken ara sıra araladığı gözleri 40'a çekiyordu. artık bir karar vermem gerekiyordu ve ben bu karmaşaya acının yol açtığında karar kıldım. genç görünen çok üzgün bir kadındı. uykusuzluk da vardı işin içinde. ağzının çocuksuluğunu da ağlama öncesi dudak bükme jestinin bir emaresi olarak sonuca bağladım. gene de gözünü her açtığında yaşlanıyordu. yaşsızlaşıyordu. benim onu yaş doğrusunda oturttuğum yerden kaçıp bambaşka bir noktaya konuyordu. gözlerinin beni yanıltmasına izin vermeyeyim diye burnunu bir gözden geçirip ağzını incelemeye daldım ben de yeniden. çok güzel olduğunu fark ettim bir anda. tuhaftı çünkü ağız o ana kadar sadece yaşını ele verecek bir uzuvdu. kadınların güzellikle beni çarpmasına da alışık değilim. zaten güzel olan kadınkız değil, ağzıydı. o kadar güzeldi ki neredeyse öpmek istedim. bu düşünce rahatsız edince burnuna yöneldim tekrar. özelliksiz, düzgün bir kuzey Avrupa burnuydu al tarafı. ama o gözlerin arasında başlayıp o ağzın üstünde biten burun da özelliksizliğini yitirdi kısa zamanda. sade bir köprü gibi iki ayrı kutbu birbirine bağladı. kızkadının yüzünün tamamını inceliyordum artık. yepyeniydi, güzeldi basbaya. ve çirkindi, üzgündü, yaşlıydı. çok zorlayıcıydı. kararsızlığım büyüdü. canımı çok sıktı. başımı yan tarafa çevirip orada oturan kıza kaçırdım bakışlarımı. 20'li yaşlarının başında kumral bir kız. yüz hatları sıradan ama düzgün. üzgün değil. kitap okuyor. uykusunu almış. şimdi böyle anlatınca bir anlamda kızkadının zıddıymış gibi duruyor. öyleydi de. yüzüne bakan kimsede karmaşa yaratmayacak biriydi. aşığı hariç. huzur veriyordu. tek kötü tarafı uyumuyor olmasıydı. oysa ben yeniden kadınkıza bakmamak için onu izleyebilmek istiyordum. bu istek kendi beğenisini yarattı. kızın düzlüğü, sıkıcılığı çok güzel görünmeye başladı. biraz değil, çok güzel. benim içim gene karıştı. bu sıradan bakıştan bir anda büyülenmeye dönüşen hale anlam veremedim. önümde oturan adama çevirdim hızla bakışlarımı. yüzünü göremiyordum. sadece profilinin yarısından azını. gene de bu dazlak adamın sert alın ve elmacık kemiklerinin çizgileri de çok, çok güzeldi. aslında değildiler ama öyleydiler. göz çukurlarının bitim noktasına dokunmak istedim. kaşlarının çizgisini parmaklarımla izlemek. dayanamadım, başımı sola çevirdim ve kendi yansımama baktım, ben de güzel miyim diye. benimkisi bildik bir çirkinlikti. tren çarpmasının sonuna geldiğimi anladım. başımı çevirip yorgun gözlerinin açmış kadınkıza baktığımda yaşının belirsizliği dışında dikkat çekici olmayan biri vardı orada oturan. kitaplı kızsa bu kadarından dahi yoksundu. önümdeki adamın hatlarının sertliği iticiydi. her şey olması gerektiği gibiydi.

Hiç yorum yok: