Pazartesi

yirmialtı

25'i geçmenin en boktan tarafı, artık değişme ümidini yitiriyor olmak. bak hala yitiriyor diyorum, yitirmiş olacak doğrusu. 26'yla birlikte benim için artık büyük işler yapamayacağımı, dışa dönük bir insan olamayacağımı, daha kolay aşık olup daha kolay unutamayacağımı, kaygılarımdan arınamayacağımı, Le Guin'le tanışamayacağımı, Barselona'da yaşayamayacağımı, interrail yapamayacağımı ve burada anmayacağım daha bir çok şeyi kabullenmenin zamanı geldi. işin kötü tarafı bu durum bugüne dek yaptıklarımı da değersiz kılıyor bir şekilde. geri yansımalı. geçmişimle geleceğim arasında mal gibi duruyorum. hayat bir yandan akıyor. en çok da o rahatsız ediyor zaten. harekete geçmek, hayal kurmak için çok yaşlı, böylesi bir atalet içinse çok genç hissediyorum. şimdilik atalet kazanıyor. bu da böyle bir yaşmış demek.

Hiç yorum yok: