Perşembe

doksan beş

karnında büyüyen bir his ya da aklında büyüyen bir düşünce, hangisi belli değil. midesinin karanlığı içinde daha da karanlık bir nokta. gittikçe açılıyor, büyüyor, yayılıyor ve içine düşüyor. düşme hissi bir anlığına orada.
çocukluğunun geçtiği evin küçük tuvaleti. göremese de etrafı bir yığın ıvır zıvırla dolu. vidalar, contalar, paletler, yedek su bidonu, plaj hasırları, kırık uzaktan kumandalı araba, matkap uçları, yedek tüp, zıpkın, kedinin kumu, yırtık yağmurluklar, çekiç, çivi ve önünde alaturka tuvaletin mermeri içinden sosnuza açılan o delik. yedi yaşında, bir gece vakti kusuyor. çıplak ampul yanmasına rağmen aklı kararmış. göz kapaklarının arasından ışık sızıyor. bir krampla iyice sıktığında örtülü gözleri kendi ışıltılı beyazlığını yaratıyor ama hala karanlık. içinde hummalı bir hareket, neredeyse çalışma var. bidonlarla, yok kamyonlarla kusmuk taşınıyor içinde daha önce varlığını hiç fark etmediği bir yokluktan. bitmeyecek. arkası hiç kesilmeyecek. yokluğun sonu yok çünkü.
üzerinde forması, florasanla aydınlatılmaktan ziyade karartılmış duygusu veren bir kitapçının basık asma katında, onaltıyaşındaonaltıyaşında sabırsızlıkla dikilirken raflara göz atıyor. gözüne zörç pembe kapaklı, büyük formatta basılmış kalınca bir kitap ilişiyor. yazarı pek sever ama kitabı nasıl olmuşsa daha önce görmemiş. adını duyduğu kitabı hiç böyle hayal etmiyordu. rafa uzanıp eline alıyor ve kitap tahmin ettiğinden ağır çekiyor. kasları hazırlıksız kolunun bir an beklenmedik ağırlıkla aşağı düşmesi ve toparlanması arasında boşluk yeniden açılıyor. kitap elinde. büyük ama çok büyük değil. olması gerekenden kalın ve ağır. içinde bir yazarın henüz gerçekleştirmediği yazarca fikirleri, şiirleri, denemeleri, hikayeleri toplanmış. ardında ise kitabı bile yutabilecek delik gittikçe büyüyor. kitaptan geliyor boşluk. boşluğun anahtarı kitap. bir an için dokuz yıl önceki o bir türlü bitmeyen gecenin anısı aklını ve algısını işgal ediyor. daracık tuvaletteki ıvır zıvıra bir de turuncu sönük deniz kolluklarının arasına saklanmış pembe kapaklı kitap eklenmiş. o tarihte henüz yazılmamış olan kitabın orada olduğundan emin. kitabın içinden geçmişe de gidilebiliyor demek. kasılmalara dönüşmeden mide bulandırabiliyor kitap. her şeye ve hiçbir şeye uzanabiliyor. ama tek başına değil. o bütün kitapların temsili şimdi. tüm kitaplar pembe kapağın ardında bir araya gelmiş, yoğunlaşmış. harfler arasındaki boşluklar kaybolup tekrarlayan sözler birleşince sığışmışlar oraya. kitap, kitaplar sonsuza dek orada. fakat etkisi öyle anlık ki içeri giren iki kişinin varlığıyla yok oluyor. delik onu yutmadan küçülüp kapanıveriyor. ıvır zıvır değil, kitap rafları dolduruyor odayı. geride bir parça bulantının izi kalmış. kitabı, aldığında rafta açılan boşluğa geri koyuyor ve adının seslenildiği yöne, arkadaşına doğru ilerliyor.

Hiç yorum yok: