Cuma

bibbi snurr


çamaşırları asarken nevresimi en sona bırakayım dedim. ne de olsa en zoru odur. onun sırası geldiğindeyse hafifçe silkelediğim nevresimin alt sağ köşesinde bir ağırlık olduğunu fark ettim. 240a 220lik bir nevresimin tee öteki köşesine uzanmak kolay iş değil tabi. ben de en temizi ağırlık yapan köşeden itibaren yarıya kadar yatağın üzerine serip elimi içeri soktum. köşeye ulaşamadım bir türlü ve canıma tak etti. daldım kafadan nevresimin içine. nevresimi giye giye köşeye doğru ilerledim. yıpranmış sütyenimin askısı göründü sonunda. tam ona doğru uzanacakken benden uzaklaşmaya başladı sütyen. nevresim uzadı, açıldı. yeşil bir mağaraya dönüştü. şaşkınlıktan dizlerimin üstüne düştüm. mağaranın karanlık ucunda sütyenden eser yoktu artık. ayağa kalkıp ilerlemeye başladım. bir ışık peydah oldu. yeşilin yerini bıraktığı karanlığın da yerini kör edici bir beyazlık aldı. kamaşan gözlerimi kolumla örterek sıcak aydınlığın içine girdim. hiçten yükselerek kulaklarımı dolduran cırcır böceklerinin cırıltısıyla önce bir gözümü sonra da diğerini açtım. corçausun eğik balkonundan vadiye bakıyordummuş bir anda. çok mutluymuşum. merhum yeni bir kitap yazmışıdı. sert ot yastıklara sırtımı dayayarak onu okuduğumun masalıdır.

Hiç yorum yok: