Pazar

hanimiş benim Max'ım

kurutulmuş domatesleri nasıl marine etmeli? cevaplanması en elzem soru bu. mükkemmel terbiyenin sırlarına ulaşmak için aldığım bir kutu kuru domatesi gruplara ayırıp aklıma gelen her şekilde işlemden geçiriyorum. vasatın ötesine geçemediysem de umut dolu bir süreç. başarıya ulaştığımda en azından doğru baharatlarla zenginleşmiş güneş kokulu domatesler ağzımda dağılacak. yorganımın karamsar mağarasından çıkartıyor ya beni bu düşünce, o yeter. yoksa sıcak karanlığımı terk etmek pek zor. zira aklın unuttuğunu beden hatırlıyor. ben böyle cümleler kurmamak için direnmekle aynı minvali tekrar tekrar kalıba dökmek arasında gidip geliyorum. ufaktan moral desteği için Adorno başucumda bekliyor. bir soluğun okumaya yetmediği cümlelerinin neredeyse her birini alıntılayıp buraya yazasım var. üçüncü solukta ikinci okumanın daha da derinleştirdiği bire iki veren kavrayamama hali, ardından gelecek cümlenin hazırlığını yaparken her adımda güçleneceğini bildiğim paylaşma isteğimi yorganın altında bırakmak için geçerli bir neden. iki üç fragman sonunda aklım hayata dair daha büyük yanlışlarla dağılmış oluyor, iyi oluyor. işte şimdi, tam şu anda, bu kadar mutluyken ölebilirim, ve hatta ölmeliyimle bu kadar mutluyken, bu mutluluğun dibine vurabilecekken ya da onu hatırlayarak kurup çoğaltmak lazım gelirken lütfen, lütfen, şimdi sakın ölmeyeyim arası bir yer olan o hiçbir şeyin parçalayamadığı vaatkar tamlık sanrısının hükmettiği anların aslında çok da önemli olmadığı duygusu değilse de fikri ile ikna oluyorum yataktan çıkmaya. önemli olan akşam şaraba yatırılmış domateslerin akıbeti. doğru yolu bulmuş olma ihtimali. ya da yaşasın yanlış yaşamı yanlış yanlış yaşamaklar.

Hiç yorum yok: