Pazar

caution: don't pity yourself

parmağımı, eğer bu son eylemim ölümle sonuçlansaydı Darwin ödülü için yarışabilecek bir şekilde kesince bedenimde açıverdiğim yarıktan hemen değil, ancak durumu algılayıp acısını duymaya başlamamla birlikte muhteşem bir kırmızı fışkırıyor. sanki ben bakmasam, şaşırmasam kanamayacak. öte yandan böylesi yılmaz, kararlı, böylesi dinmek bilmez bir atılım, hem de benden, bana ait bedenden. üstelik en kırılgan, en kendi halinde, en vasıfsız parmağımı kesmişim. biraz ileri gitsem ikinci bir Django Reinhardt olabilirliğimin fantazisine kaptırıvereceğim bak şimdi kendimi (mendil bulmaya çalıştığım dolabın önünde iki gündür yerde dağılmış bir şekilde duran siyah beyaz Köln Concert'ın kapağına damlayan kanın estetiği başka neyin işareti olabilir ki?). oysa şu haliyle cazibesi kalıcılıktan yoksun. madem gelip geçici, ben de bu kırmızıya bir son veririm diyorum. parmağımı başımın üstüne kaldırınca bir an duraklıyor kanama. bir mucize! bir felaket. ah, ancak dışarı çıkıp yüzünü gösterdiğinde bedenimi doldurduğunu idrak ettiğim o kan, damarlarımda başımın azıcık üstüne kadar bile tırmanamıyor. ah, kalbim çarpmıyor. hep aşksızlıktan. bir uzvun yokluğunun müziğime katacağı saygınlıktan mahrum kalışımın üstüne şimdi bir de bu acı gerçeğin yüzüme çarpılmasını fırsat bilip üzülebilirim.

2 yorum:

verbumnonfacta dedi ki...

baskente ugramadan olmenizden korkuyorum.
iptal olunan yemek blogunun vebali de boynunuzda bilesiniz.

hibon dedi ki...

mümkündür, zira her hafta yeni bir parmak, yeni bir kesik. dün tam bir haftayı kesiksiz atlatıp şeytanın bacağını kırdım sanmıştım ki bugüne kısmetmiş. sadece blogunu değil, yemek yapmayı toptan bırakmalıyım ki kesiklerden kurtulayım. henüz o aşamaya gelemediysem de yakındır.