Cumartesi

yay! 90's are back!

ah senelerdir ben bu günü bekliyordum. henüz çoluk çocukken, çevremde olup bitene az ayar, yakın çevremin azıcık uzağında olup bitene hiç aymazken bile bir moda algısı gelişmişti. hatta her insan evladının kendine has cinsinden bir nebze de olsa sahip olması olmazsa olmaz stile (stayl) dair bende ne varsa o zamandan kaldı. hele ki seksenlerin döndüğü günden beri benim gözüm doksanların yolunu gözler. sağolsun moda dünyası, büyük stil ikonları beni fazla bekletmedi. gerçi yemeyip içmeyip doksanların dönüşünü bekleyen bi ben olsam, ikonluk mertebesine yükselememiş olmamın da etkisiyle pek ilerleme kaydedemezdik. neyse ki konjonktüre göre her çağın ruhunu, üstelik de değişim adına ısıtıp ısıtıp önümüze koyan insanlardan yana eksiğimiz yok. iş böyle olunca regresyondan sayılmıyor. biraz zorlasak buna döngüsel bir zarafet, ritm, hatta mistisizm yükleyebiliriz. sadece modanın beşiği olan muasır medeniyetlere değil Türkiye tarihine bakarsak da bu böyle. hoş bizde doksanların dönüşü tüketimin biraz daha farlkı bir alanında olageliyor (ah sen ne mükemmel tensimizdin present perfect progressive). hareketten yana zengin ama biraz daha az zarif, biraz daha az mistik. böyle evden acilen çıkmak, bir yerlere yetişmek, işleri yoluna koymak gerekirken o insanın içine çöreklenen ne giyeceğini bilememe, hiç bir şeyi kendine yakıştıramama, aynanın karşısında kendine bakarken donup kalma hali gibi. çok korkunç monşer. oysa barış insanın kendine yakışanı giymesidir. peki politika ikonlarımız da koskoca seksenleri bir çırpıda sıfırlayıp doksanlara saldıran moda dünyasından esinlenerek, bir otuz bin canı daha, ama bu sefer bir çırpıda tüketip iktidar açlıklarını bununla da dindiremeyeceklerine ancak tüm ölümlerden sonra mı kanaat getirecekler diye sormadan edemiyorum. yoksa ekonomik büyümenin etkisiyle bu hesabın kalemlerini başka sayılar mı süsler?

Hiç yorum yok: