Salı

sincerely yours

sevgili John,

sana John dememde bir sakınca yoktur inşallah. varsa da keyfin bilir. halini hatrını sormuyorum, söyleyecek fazla bir şeyin olmadığını bildiğimden. zaten asıl derdim kendimi anlatmak. hala birinci tekilden üçüncü tekile geçememiş bir çaylak olarak bunu yapmanın en uygun yolunun sana bir mektup yazmak olduğuna karar verdim.
beni soracak olursan, en kayda değer hikayem, iki hafta önce iki günde kovaladığımız dört konserdir. koskoca koroya eklendik biz de saz takımı olarak. Doğu Almanya zamanından kalma bir tatil köyü/kampı ikametgahımız oldu. ranzalı odalar ve yemekhane beni benden aldı. ben ranzanın altını aldım. üstümdeki yatağın tahtası ergen sanatının inceliklerini sunuyordu bana. özellikle döşeğin havalanması için açılmış deliklerden birinin etrafına üçgen bir karalama yapıp biraz üstüne merkezlerine koyu renk halkalar yerleştirilmiş biri eliptik diğeri dairesel kavuşmamış iki eğri çizen anonim genç sanatçının kadın cinselliğine saygı duruşunun bana verdiği ilham bütün konserler boyunca icramın bir köşesinden kendini gösterdi. kim bilir belki de hemen 50 santim sağında telefon numarasını vermiş olan Sandra yapmıştı bu resmi. ama ben erkek gözünün ve aklının süzgecinden geçmiş bir kadın imgesiyle karşı karşıya geldiğime inanıyorum hala. Sandra'nın ise telefonunu vermek dışında, tıpkı benim de küçükken şiir okuru olmadan kendi ranzamın tavanına karaladığım üç beş ünlü şiir aracılığıyla yapmaya çalıştığım gibi kendini yazıyla ifade etmeyi tercih ettiğine aklım daha çok yatıyor. yuvarlak ve narin harflerle neredeyse kazınmış "f.ck the world" ve biraz daha kaba çizgilerle ama aynı elden ya da en azından aynı sanatsal arka plandan çıkma "verf.ckte .rschlöcher" dizelerini ona yakıştırdım. Sandra'yı, kendini benim gibi başkalarının dizelerine sığınmadan böylesine dolayımsızca ifade edebildiği için buradan saygıyla selamlıyorum. eminim sen de olsan öyle yapardın John.
işte bu yoğun ortamda geçen gecenin öncesinde ve sonrasında birbirinden soğuk dört kilisede pek dini konserler verdik biz. ismimin ima ettiği islami köken bir yana, bir Allahsız olarak papazlar cemaate dua ettirirken kendimi çocukluğumda gittiğim teravi namazındaki gibi hissettim. tıpkı o zaman yaptığım gibi cemaati izlerken bu sefer onları taklit etmiyordum ama gene de imanın bende uyandırdığı şaşkınlıkta herhangi bir azalma yoktu. özellikle gittiğimiz ilk kilisede inancın mekana bu denli elle tutulur şekilde sinmiş olması beni neredeyse sarstı diyebilirim. bu güne kadar girdiğim tüm kiliselerden farklıydı. duvarlara işlenmiş sembollerin İsa'nın hayatını temsil ettiklerini ancak öyle olması gerektiğini bildiğimden anlayabildim. tipik protestan sadeliği, çocukların elişi kağıtlarından küçük parçalar kopartarak yaptığı vitray taklidi mozaik İsa'nın doğumu tablosuyla bir derece kırılmıştı ama gene de o yalınlığın ağırlığını üzerime çöktü. ilk konserde saçmalamamın sebebi bu olabilir. ikinci ve üçüncü konserler için gerekçem, ilk konserde yaptığım hatanın hemencecik yer etmesine, pek sevdiğim fakat coğrafi koşulları göz önünde bulundurmadan seçtiğim konser ayakkabılarımın ayaklarımın ve dolayısıyla da ellerimin buz kesmesine ufacık bir şekilde engel olamamasını ekliyor ve kendimi temize çıkartıyorum. son konserde ise protestanlığın etkisi altına girmişken şehrin tüm katoliklerinin toplandığı o devasa kilisedeki iç karartıcı bir yoğunlukla işlenmiş mihrabın içimde yarattığı bulantıdan kaynaklı bir takım kazalar oldu. bunu her fısatta dile getirdiğim için seninle çok özel bir şeyi paylaştığı düşünmeni istemem John ama her ne kadar hayatta pek çok konuda muhafazakar bir insan olsam ve sosyal kurumlara inancımı henüz yitirmemiş olsam da din beni bozuyor. olgunluk çağında artık tam olarak arkasında durmadığını söylesen de senin gençliğinde bu konuda düşündüklerinden çok da ayrı şeyler değil bunlar.
seni daha fazla sıkmak istemiyorum. zarfın üzerindeki puldan da anlayabileceğin üzere ben şimdi İstanbul'dayım. hazır gelmişken burada senin üzerine bir John koklayacağım sanırım. sana duyduğum hayranlığı azaltmayacak bu, ondan şüphem yok. sadece tanrı kostümünü giyerken ve daha da kötüsü onu ilahi bir jestle üstünden atarken dahi beni samimiyetine inandırabildiğin için duyduğum kıskançlık başka meslektaşlarınla haşır neşir olduğumda diniyor biraz. seni daha fazla yüceltemem John. yazdıkların üzerine düşünmekten yoruldum. bana biraz zaman tanı. karakterlerinle özdeşleşmeyi bırakabildiğimde seni daha iyi anlayacağım. şimdilik sağlıcakla kal. soğuk yanacıklarından sevgiyle öpüyorum.

her zaman senin olacak

H.

Hiç yorum yok: